Dubrovnik ve Mostar

Posted on Ağu 2, 2009 in Yazılar

“Ölmeden önce cenneti görmek istiyorsanız, Dubrovnik’e gidin” demiş Oscar Wilde…

Dubrovnik, Hırvatistan

“Ölmeden önce cenneti görmek istiyorsanız, Dubrovnik’e gidin” demiş Oscar Wilde. Oscar Wilde’dan yıllar sonra bile aynı şeyleri söylüyor olmak, kuşkusuz Dubrovnik’in bunca turiste rağmen ne kadar iyi korunduğunun bir göstergesidir.

DSC00874.JPGsekara

Bildiğim kadarıyla Dubrovnik, UNESCO tarafından ilk korumaya alınan ve dünya kültür mirası listesine giren şehirlerden birisidir. Sanırım tarih 1979. Akdeniz’de kendi harika ülkem dâhil Avrupa’daki tüm sahilleri tek tek gezmiş birisi olarak, Dubrovnik’in beni bu kadar büyülemesi benim adıma da gayet şaşırtıcı oldu. Hatta arabayla Saraybosna’dan gelirken Neum şehrini gördükten sonra ve hava henüz kararmışken Dubrovnik’e girerken, kendi kendime “galiba İstanbul’dan daha güzel şehirler varmış” dediğimi hatırlıyorum. Ama yok, o kadar da değil.

Neum, Dubrovnik’e yaklaşık 75 km uzaklıkta Bosna Hersek’in tek sahil şehri. Hatta önce Hırvatistan gümrüğünden giriyorsunuz ve tekrar Bosna Hersek sınırlarına geliyorsunuz. Bu iki şehir de gerçekten görülmeye değer.

537724825_777740f2b5.jpgsese

Dubrovnik’de Rixos otelde kaldık. Eminim ki, Türkiye Rixos Otelde daha az Türkçe konuşuluyordur. Türk Kahvesi ve demleme çay da var, barda ve kahvaltılarda. Otel, eski Libertas Oteli. Savaşta yıkılmış, Rixos grubu 2 yıl önce satın almış ve otelin lobi altı katlarını restore ederken, üste de iki kat daha eklemiş. Otel, detaylar dışında iyi tasarlanmış denebilir, ama bu kadar mı kötü yapılırdı diye düşünmeden edemedim. İşçilikler rezalet, havalandırma ve klimatizasyon yetersiz ve eğer engelliyseniz bu otele kesinlikle gelmeyin. Bu kadar kademeli bir otelde, daha girişten itibaren zorluk yaşayacağınız kesin. Bazı merdivenlere yapılan mekanik rampaların anahtarları hangi otel yetkilisinde bulamadık. Çocuklu ve engelliyseniz bu otelde kalmayın demek istiyorlar herhalde.

Kıyıları gezerken, Cavtat (Savtat olarak okunuyor) adında Dubrovnik’e 18km uzaklıkta harika bir kasabaya da uğradık. St. Tropez’i andırıyor ama kesinlikle insanları daha sıcak, denizi daha güzel ve yemekleri daha lezzetli. Küçük marinasına dünyanın her yerinden bir sürü motor yat demirlemiş. Hatta biz oradayken, Türk bandralı bir tekne daha yanaştı marinasına. Harika denizinde yüzdük ve harika yemeklerinden yedik. Oradan Karadağ’a da geçelim istedik, ama sınırdaki kuyruk bizi hemen vazgeçirdi. Aslında vakit olsaydı keşke, çünkü sınır Dubrovnik’ sadece 42 km mesafede.

Dönüş yolu yine Neum ve Mostar üzerinden Saraybosna.

Mostar, yıllardır görmeye bir türlü fırsat bulamadığım şehir. Ufacık, köprüsüyle meşhur olmasına rağmen, yeşili ve şirinliğiyle, diğer tarihi eserleriyle ve Saraybosna havalimanına sadece 110km uzak olmasıyla rahatlıkla görülebilecek bir şehir. Bunca yıldır bu fırsatı yaratamamak, bir mimar olarak benim ayıbım olsa gerek.

DSC00921.JPGasasas

Sanırım şehir ismini, köprüyü inşa edenlerden ve koruyanlardan alıyor (Mostari). Most köprü demek, zaten Boşnakçada. 1566-67 yılında Mimar Sinan’ın öğrencisi Hayruddin tarafından 9 yılda tamamlanmış, ama önce Sırpların, sonra Hırvatların alçakça saldırıları sonucunda yıkılmış. Bu ahmaklar, bu tarihten ders almazların anlamadığı şey ise, kültürleri ve tarihleri top ve tüfekle yok edemezsiniz. İskenderiye Kütüphanesi yakıldı da ne oldu. Mısır mı bitti? Şimdi ülkeye muazzam turist getiren harika bir replikası var eski köprünün yerinde ve son 5 yılda oraya giden turist sayısı 426 yılda gidenden daha fazla. Köprüyü hep Sırplar yıktı sanıyordum ama asıl darbeyi indiren 9 Kasım 1993 de Hırvatlar olmuş.

Oradan da kuzeye devam ederek yazın ortasında bile gürül gürül akan Neretva nehri boyunca yemyeşil bir yoldan Saraybosna’ya vardık. Uçak saatine kadar meşhur köftesinden yedik ve tarihi çarşısını gezdik.

Sanırım yetmedi. Tarihimizi ve büyüklüğümüzü hissetmek için bir kez daha gitmek gerekecek.

Serter Karataban, 02.08.2009