İran’ın Tahran’ı

Posted on Ağu 23, 2009 in Yazılar

Geçen hafta sevgili Serhatla birlikte İran’a gittik, kendisi şanslı birisi olduğu için 3,5 saat kadar THY uçağı rötar yaptı. Olsun bekledik bizde.

Tahran, tam da düşündüğüm gibi bir yer çıktı. Emperyalizm her ne kadar aksi söylense de, orada. Burgerciler, kozmetik bombardımanı, anlamsız ingilizce tabelalar, dibine kadar iletişim.

Yeni nesil, din ile ilişkisini kopartmış, sadece görünürde bir kapalılık var, hepsi o. Ama ne kapalılık, binalar, sokaklar, kadınlar, hatta hava bile kapalı. Tahran dünyanın en kirli havasına sahip, birkaç yerden birisiymiş. Etrafı dağlarla çevrili, araçların tamamı eski, hava da temiz kalamıyor. Herkes, her yer görünüşte öyle kapalı ki. İçlerinde kopan fırtınalar, hava sahasındayken açığa çıkıyor.

Dönüş uçağına binerken o upuzun şallar, örtüler çıkmış, içlerinde straplezler, askılı blüzler, açık saçlarla bir sürü İranlı genç kadın iniyor uçaktan. Kızları güzel, ya da gizemli de ondan bize güzel mi geliyor bilmiyorum ama, Serhat bayılıyor İran’ın kızlarına.

Din artık fazlasıyla metamorfoza uğramış durumda, camiler, ibadet yeri olmaktan çok, kahvehaneye dönmüş. Kimi ibadet ediyor, kimi sohbet, kimisi de uyuyor, serin cami avlusunda.  İran’da paranın çok olduğu söyleniyordu, özellikle Tahran’da ama ben bunu hissedemedim. Arabalar çok eski, herkes hala motosiklet kullanıyor, bu bakımdan doğunun tüm fakir ülkelerine benziyor.

Motosikletlerin rüzgarlıkları kendilerinden daha büyük, hepsi çok çok eski, CO2 emisyonları vahim.

İran’a motosikletle gitmeyi planlıyordum, vazgeçtim. Gidilecek daha güzel yerler var. Özellikle bizim Anadolumuz. Beypazarı, Nevşehir, Konya, Mardin, Urfa. Daha keyifli olacağı kesin.

23.08.2009

Serter Karataban