2010 Avrupa Kültür Başkenti İstanbul

Posted on Oca 22, 2010 in Yazılar

İstanbul bir Kültür Başkenti olmuştur, olmuştur olmasına da kültür başkenti olunca başımız göğe mi ermiştir? Nedir bu kavramlar? Kültür, başkent ve kültür başkenti.

Kültür; İnsanoğlunun sosyal olarak kuşaktan kuşağa aktardığı maddi ve maddi olmayan ürünler bütünüdür. Bu bütüne, dili, tarihi, edindiği bilgileri, alışkanlıkları, örfleri, sanatı, toplumsal ayrılıkları girer. Yabancı dillerdeki entellektüel kişilik kavramı bizde kültürlü kişi kavramı ile özdeş kullanılır. Bir insan bilimden, sanattan, sosyolojiden vs ne kadar anlarsa, medeniyetin ve çağının gerekliliklerini ne kadar yoğun yaşarsa biz o insana kültürlü insan deriz. Eğitim de bunun olmazsa olmazıdır. Gerçi Avrupada entellektüel yakıştırmasına nail olmak için soyağacınızın da benzer niteliklere haiz olması gerekir, o başka.

Başkent ise, bir devletin yönetim merkezi olan şehir anlamındadır.* O zaman İstanbul nerenin başkentidir diye bir soru da hemen aklımıza gelir. “Kültür” ve “başkent” günlük hayatta çokça kullandığımız ve aşina olduğumuz kelimeler olmakla beraber, 16 Ocak 2010 tarihindeki açılış kutlamalarında, kendilerine mikrofon uzatılan insanların hiçbiri, İstanbul’u Kültür Başkentliğine layık görememiş olacak ki, “Avrupa Kültür Merkezi”, “Kültür bi’şeyi”, “Tarkan Konseri” gibi isimler taktılar. Kalabalığın bir kısmı, orada bulunma sebeplerini bir şarkıcının bedava konserinde olmaktan öteye taşıyamadı.

“Kültür Başkenti” kelimelerini, bana da sorsalardı kullanmazdım herhalde. Kültür Kenti derdim ya da Kültür Kentlerinden biri. Kavram ilk ortaya çıktığında Kültür Kenti olarak çıkmıştı zaten. İlk Avrupa Kültür Kenti de Atina Şehri olmuştu. Adına ne denirse densin aslında İstanbul bu merkezlerden yani başkentlerden biri olmaya en yakışır şehir. Tarihte nice imparatorluklar kurulmuş ve yaşamış bu topraklarda, nice hükümdarlar almak için, diğerleri de vermemek için savaşmışlar. Öyleki, çağların değişmesine sebep olmuş, iki kıtayı birbirine bağlamış, tarihte kurulmuş en köklü imparatorluklardan birisine gerçek anlamda baş-şehirlik yapmış, dini, etnik ve kültürel çeşitlilik anlamında dünyada eşi benzeri görülmemiş bir hoşgörüyü yüzyıllarca yaşatmış bir şehirdir, şehr-i İstanbul.

Hissettik mi tüm bunları? Yedi tepe üzerine kurulmuş İstanbul, binlerce yıllık tarihin, kültürlerin yaşadığı İstanbul, böyle mi tanıtılmalıydı dünyaya? Tamam, biliyorum, herşey politik, herşey planlı. Türk halkı, bizler, bu tarihi yaşamamalı, hissetmemeli, bilmemeli. Dünya bizden daha iyi biliyor zaten. O yüzden bastırılmalı herşey. Bağcılarda ne söylediği belirsiz bir kadın konser vermeli. Taksim, Dolmabahçe, Rumelihisarı, Sultanahmet Meydanı dururken, Beylikdüzü denen İstanbul’un taa öteki ucunda bedava konser verilmeli. Konser olmasın, insanlar eğlenmesin demiyorum ama, böyle mi olsun acaba? Konsere gitmiş kızlı erkekli gruplar, kızları sıkıştırmasınlar diye seyirciden fazla zabıta ve polis, ısınmak için birbirini ezen millet. Bu mudur, Türk insanının kültürü, eğlence anlayışı?

Halbuki bu çok kültürlülüğü, bu tarihi dokuyu özellikle genç İstanbul nüfusuyla barıştırmak, bunu yaparken de gerçekten kültürel değerlerimizi hissederek çoluk, çocuk eğlenmek fena mı olurdu? Yok mudur, kente ve kentliye kazandırılacak kültürel bir birikim? Yok mudur, tarihimizle, kültürümüzle, özümüzle tüm dünyaya verecek “Bizler yıkılamayacak, bozulamayacak kadar derin bir geçmişe ve bu geçmişin bize kazandırdığı sağlam bir bağa sahibiz” mesajı.

Ama işte asıl amaç, sadece bir yılın değil, binlerce yılın kültür başkentliğini yapmış İstanbul’un doğal, tarihi ve kültürel değerlerinin asıl sahiplerine unutturulup, küresel güç odaklarına peşkeş çekilmesine imkan tanımaktır.

Varsın biz, Tarkan konserinde çılgınca eğlenelim, sadece soğuktan değil, cahillikten ve yanlış bilgilendirmeden de dolayı uyumaya, uyuşmaya devam edelim, sadece yanımızdakine yakınımızdakine sahip çıkalım, bütün tarihi unutalım.

Serter Karataban

22.01.2010