Volkan Bir Patladı…

Posted on Nis 24, 2010 in Yazılar

İzlanda’daki bir doğa olayı hayatımızı, turizmi, ekonomiyi ve düşüncelerimizi derinden etkiledi.

İzlanda’da 1200 senede 5 kere patlayan yanardağ, Milano’daki mobilya fuarına ve daha bir sürü global etkinliğe denk geldi bu defa.

Bu sene, ofisten dört kişi fuara gidelim dedik. Sevgili Derin (Sarıyer) bize aylar öncesinden Tortona’daki sergi alanına yakın bir otel ayarladı, uçak biletlerimizi aldık. Perşembe akşamı havaalanında öğrendiğimiz bu volkanik patlama olayı ile ilgili, Cem felaket senaryoları yazmaya başladı. Ceyda’nın zaten biraz uçak korkusu da olduğu için gülüştük ve kısa kestik. Nasıl bir etkisi olabilirdi ki, taa İzlanda’daki bir yanardağın patlamasının.

istasyon

Fuar gayet güzeldi, hava gayet güzeldi. Bir sürü dostumuzla karşılaştık, sohbet ettik, özellikle, yıllardır İtalyada yaşayan liseden sınıf arkadaşım Güliz’le(Fasciolo) uçakta karşılaşmak ayrı bir sürpriz oldu.

Derken Cumartesi sabahından itibaren bütün Milano’da konuşulan, uçakların iptal olabileceği, bu volkanik patlamanın etkisiyle havanın aylarca kararabileceği, suların kirleneceği, buzulların eriyeceği; ve daha niceleri. Korktuk, daha doğrusu korktum, kalacağız Milano’da diye. Cem de daha önceki senaryolarını hatırlayarak, bıyık altından gülüyordu. Hemen toplandık, doğru Centrale’ye tren istasyonuna.

1931 yılındaki açılışından, bu yana Avrupa’nın en büyük tren istasyonlarından biri olan Milano Centrale-Milan Merkez Tren İstasyonu, en yoğun günlerinden birisini yaşadı herhalde. Yedi milletten insan, havaalanının kapalı olduğunu öğrenir öğrenmez koşmuş trenle bir yerlere gidebiliriz ümidiyle. Sürekli panolarda “Salı akşamına kadar tüm kuzey Avrupa biletleri satılmıştır” yazısı. 5 saat kadar sırada bekledikten sonra, iki akşam sonraki Belgrad trenine son kalan 6 biletten 4ünü aldık, hem de trenin kendisini alabileceğimiz bir ücrete. Tabi bu defa da otel kabusu. Yer yok, hiç yer yok. Kaan’dan gelen cin fikre pek cesaret edemedik doğrusu “Abi o kadar bekleyeceğimize motosiklet kiralasak?”

“Neyse hayatımızda bugün de yaşanacakmış demek” diyerek sabahladık istasyonda diğer yüzlerce kişiyle birlikte. Sabah erkenden Venedik organizasyonumuzu da yapmıştık.

sabahlarken

Biz sadece uçakların çalışmadığını unutmuşuz, kıtlık da çıkacak sandığımızdan Mc. Donalds’tan iki aylık erzağımızı da hazır ettik.

Vicenza’ya vardık erken saatlerde, sonra bizi süper İtalyan dostumuz Andrea (Rossi) aldı ve doğru Lubiyana’ya, Slovenya’nın başkenti. Orada, yaşayan 40 Türkten birine rastladık ve süper iyi insan Aşir Bey bizi ortağı Halim (Ramazanoğlu) abiyle tanıştırıp, bize 6 kişilik bir araç ayarladı. Sadece göz bebeklerine piercing taktırmamış, neşeli şoförümüze pek de güvenemediğimizden, arabayı yolun yarısından çoğunda biz kullandık. Hırvatistan, Sırbistan ve Bulgaristan’dan geçerek 15 saat kadar sonra yüzlerce tırın beklediği Kapıkule’ye geldik.

yolda

Sınırı yürüyerek geçtikten sonra, öpecek bir karış vatan toprağı aradık ama, nafile. Heryer beton, asfalt. Orada bizi can dostum Murat karşıladı. Kafası amiyane tabirle 1500 olduğu için de yine aracı biz kullanalım dedik. Bir süre en azından.

Geldik evlerimize, ben 1 saat kadar dinlenip, 48 saatin yorgunluğunu üzerimden attım, ofise ve oradan da Sabancı Center’daki toplantıma bile gittim.

Karımın ölümcül yorumu benim hayatımın amacını ve işkolikliğimi birkez daha gözler önüne serdi. “Helal olsun Valla, herşeye rağmen Pazartesi günü işbaşı yaptın”

Serter Karataban

24.04.2010